III. MEHMET
On Üçüncü Osmanlı Sultânı
Babası:
III. Murat
Annesi:
Safiye Sultan
Doğum
Târihi: 26 Mayıs 1566
Vefât
Târihi: 21 Aralık 1603
Saltanat
Müddeti: 16 Ocak 1595 - 21 Aralık 1603
Türbesi:
İstanbul’dadır.
Pâdişahlık Öncesi
İsmi, Fâtih Sultan Mehmet'e benzemesi
için, büyük dedesi Kânûnî Sultan Süleyman tarafından konmuştur. Şehzâdeliğinde İbrâhim Câfer Efendi ve Pîr Mehmed Azmî Efendi gibi devrin tanınmış âlimlerinden tahsil ve terbiye gömüştür. 1583'te Manisa Sancakbeyliğine tâyin edilmiş, 1595'te babasının vefâtı üzerine
Osmanlı tahtına çıkmıştır.
Saltanâtı
Tahta çıktığı gece 19 erkek kardeşini
boğdurması, Osmanlı târihinin en korkunç hâdiselerinden biridir. Aynı zamanda
20 kız kardeşini de aynı gece öldürdüğü de bâzı târihçiler tarafından iddiâ
edilmektedir. Yönetimde annesinin etkisinde kaldı hattâ bu yüzden 16 yaşındaki
oğlu Şehzâde Mahmud’u annesinin sözüyle öldürttü.
Avusturya ve Eflak
Seferleri
Sultan III. Mehmet, babası Sultan III. Murat
döneminde başlayan Osmanlı - Avusturya Savaşı devam ederken tahta geçmiştir. Sultan III. Mehmet
tahta çıkar çıkmaz Avusturya ve Eflak sorunlarıyla ilgilenmiştir. 1595 yılında Avusturya kuvvetleri
Estergon Kalesi'ni
kuşatmış,
40 km uzakta olan Mehmed Paşa, Estergon Kalesi’ne yardıma gitmemiştir. Hiçbir
yardım alamayan Estergon Kalesi kahramanca direnmesine rağmen, sayıca üstün
olan Avusturyalılara
teslim olmak zorunda kalmıştır (2 Eylül 1595).
Sinan Paşa, Eflak Prensi Mihai Viteazul üzerine seferler düzenlemiştir. Osmanlı kuvvetleri Bükreş ve Targovişte'yi ele geçirmişler fakat çok geçmeden Mihai karşı saldırıya
geçmiş ve Osmanlı kuvvetleri geri çekilmek zorunda kalmıştır. Bu sırada
bataklıklara düşen Osmanlı askerlerinin büyük bir kısmı şehit olmuştur. Daha
sonra Tuna'dan karşı kıyıya geçilirken gerekli önlemlerin
alınmamasından dolayı yeni bir saldırıya mâruz kalan Osmanlı akıncıları çok büyük kayıplar vermiştir.
Estergon Kalesi'nin düşmesinden sonra Tuna kıyısındaki Vişgrad da düşmanın eline geçmiştir. Birçok önemli kale ve şehirlerin
kaybedilmesi İstanbul'da devlet erkânı ve yeniçerilerin tepkisine neden oldu. Yeniçeriler de sultânın sefere çıkmasını istiyorlardı.
Eğri Kalesi'nin Fethi
Durumun kötüye gittiğini anlayan Sultan
III. Mehmet'in, devlet büyüklerini toplayıp: "Ceddimiz, devletimizin kurucusu Osman Gâzî Hazretlerinden, büyük
dedemiz Kânûnî Sultan Süleymân'a kadar bütün pâdişahlar askerin önünde sefere
çıkmışlardır. Dedemiz Sultan İkinci Selim'le cennetmekân pederimiz
Sultan Murat bu usûlü bozdular. Biz dahi, başlangıçta seferi paşalarımıza ısmarlamakla hatâya
düştük. Asker evlatlarımız bizi başlarında görmek isterler. Kararımız odur ki
yakında sefere çıkacağız. Hazırlıklar tamamlansın. Küffâra haddini bildirmeye
gitmek gerekir." dediği; kendisine karşı çıkan annesi Safiye Sultan'ı da şöyle cevapladığı: "Vâlide,
biz sultanoğlu sultânız, kullanmayacaksak Eyüp Sultan Câmii’nde bu kılıcı niçin
kuşandık? Kararımız karardır, sefere çıkacağız. Taht uğruna devleti fedâ
etmeyiz." ve bunun üzerine 20 Haziran'da ordunun hareket ederek, kuşatılan Eğri Kalesi'nin 12 Ekim 1596'da pâdişâha teslim edildiği anlatılır.
Haçova Zaferi
Eğri Kalesi'nin fethinden sonra Osmanlı birlikleri ilerleyerek 15 Ekim
1596 günü Haçova'da Avrupa Ordusu’yla karşılaştı. Bu orduda Avusturya, Alman, Erdel, İspanyol, Fransız, Çek, Leh ve Macar kuvvetleri vardı. Avusturya Arşidükü Maximilian komutasındaki düşman kuvvetleri ile yapılan Haçova Savaşı'nda Osmanlı birlikleri, düşman birliklerinin tüfek
atışlarına mâruz kaldı. Pek çok Osmanlı askeri şehit oldu.
Ordu merkezinin ele geçirilip pâdişâhın ayrıldığı haberi yayıldı. Ancak bu gelişmelerden haberi
olmayan akıncılar
canla başla savaşa
devam ediyordu. Yalnızca bu akıncı birliklerinin mücâdelesi bile düşman ordusunun dağılmasına
yetti ve kazanılan Haçova Zaferi ile Osmanlılara Viyana yolu açıldı (26 Ekim 1596).
Haçova Savaşı'ndan sonra Sultan III. Mehmet İstanbul'a döndü. Avusturya Cephesi'ne Satırcı Mehmed Paşa atanmıştı. Tata Kalesi’ni geri almayı başaran Satırcı Mehmed Paşa, Budin'in kuzeyindeki Vaç bölgesinde düşman kuvvetleri karşısında başarılı olamadı.
Bu arada Avusturya temsilcileri ile bir barış antlaşması yapılmaya çalışıldıysa
da, olumlu bir sonuç alınamadı. Bir süre sonra Avusturya kuvvetleri 1594
yılında fethedilen Yanıkkale'yi ele geçirdiler (1598).
Kanije Kalesi'nin Fethi
Satırcı Mehmed Paşa iki yıldır hiçbir askerî
başarı kazanamamıştı. Bu süre içinde bâzı Osmanlı kaleleri Avusturyalıların eline geçmişti. Mehmed Paşa'nın îdâmı üzerine, Sadrâzam Dâmad İbrâhim Paşa * ordunun başına geçti ve Belgrad'a geldi. Bu sırada Avusturya barış istemişti. Avusturyalılar daha önce geri aldıkları
Eğri'yi ve Hatvan'ı Osmanlılara vermeyi önerdiler. Bu öneriye karşılık,
Osmanlı temsilcileri Estergon, Novigrad, Filek ve Yanıkkale'yi istediler. Antlaşma yapılamadı. Belgrad'da kışı geçiren Dâmad İbrâhim Paşa, Kanije Kalesi’ni kuşatıp sıkıştırmaya başladı. Kuşatma devam ederken kale içinde esir olan
Osmanlı askerleri canlarını fedâ etmek uğruna havaya uçurdukları barut deposu
kalenin harap olmasına yol açtı. Ancak yine de teslim olmayan Kanije Kalesi’nin
yardımına bu seferde Philippe Emmanuel komutasındaki 20.000
kişilik bir ordu geldi. İki ateş arasında kalan Osmanlı Ordusu kahramanca savaşmaya devam etti. Yardıma gelen düşman ordusunun geri
çekilmesi üzerine, 40 gün süren bir kuşatmadan sonra Kanije teslim oldu.
Beylerbeyiliğin merkezi Kanije’ye
alındı, Kanije Beylerbeyliği Tiryâkî Hasan Paşa'ya verildi. Sultan III. Mehmet bu başarısından dolayı Dâmad
İbrâhim Paşa'ya kendisi pâdişah olarak yaşadığı
sürece sadrâzamlıkta kalacağı vaadinde bulundu (10 Eylül 1601). Kanije Kalesi’ni
geri almaya çalışan Arşidük Ferdinand, Kanije'yi büyük bir orduyla kuşattı. Tiryâkî Hasan Paşa komutasındaki az sayıda
asker iki aydan fazla kaleyi korudu. Yiyecek içecek malzemesi ve cephânesi
tükenmeye başlayan Osmanlı Kuvvetleri beklenmedik bir huruçla kendisinden kat
kat üstün görünen düşman ordusunu Kanije Kalesi önünde yendi (18
Kasım 1601). Bu zaferden sonra İstolni Belgrad ve Estergon, 1603'te de Uyvar fethedildi.
Safevî Devleti ile İlişkiler
İran 1590 yılında imzâlanan ve 13 yıl süren antlaşmayı bozmuştu.
Şah I. Abbas Safevî, Osmanlı Devleti’nin Avusturya ile savaş hâlinde
olmasını fırsat bildi. Ferhad Paşa Antlaşması’yla kaybettiği toprakları geri almaya çalışan Safevîler, Osmanlı Devleti’nde çıkan Celâlî İsyanlarından da yararlanmaya çalışarak 25 Ağustos 1603'te savaş
açtı. Şah Abbas Tebriz'i ve Erivan'ı aldı. Safevî Devleti yeniden güçlenmişti.
İran ile savaş devam ederken III. Mehmet 38 yaşında
vefat etti. Kabri, Ayasofya'da kendi türbesindedir. Annesi Fars kökenli olan Şah I. Abbas, Safevî Devleti’ni giderek İranlaşmaya doğru sürükledi ve diğer bir Türk devleti
olan Osmanlıların onlarla yaptıkları savaşlar, sonuçta Azerbaycan ve Anadolu Türklerini bir daha bir araya gelmemek üzere ayırdı.
Mîmârî Çalışmalar
Îmar konusunda çalışmalar yaptıran
Sultan III. Mehmet, sütannesi Halime Hâtun adına Gölmarmara Halime Hâtun Câmii ve külliyesini yaptırdı, ayrıca vâlidesi Safiye Sultan adına da Vâlide Câmii ve Külliyesi’nin yapımını başlattı. Bundan başka birçok câmiyi
tâmir ettirdi.
Dönemin Sadrâzamları
Tekeli Lala Mehmed Paşa: * (1595-1595)
Manisa doğumlu olup Saruhanlı bir zâimin oğludur. Marmara (Gölmarmara) kasabası doğumlu olduğu bilinmektedir.
III. Murat şehzâde ve Manisa'da sancakbeyi iken, güzel yazı
yazma kâbiliyeti sâyesinde onun hizmetine girdi ve "Tekeli Mehmed Çavuş" şeklinde anılmaya başlandı. III. Murat, pâdişah olunca Manisa'ya
gelen oğlu Şehzâde Mehmet'in lalalığını yaptı ve "Lala" lâkabı ile anılmaya
başlandı. Şehzâde, III. Mehmet adı ile tahta çıktığında onunla birlikte
İstanbul'a geldi.
Kısa bir süre sonra sadrâzamlığa atandı, ancak onuncu gün vefât etmesi üzerine selefi
Koca Sinan Paşa * sadrâzamlığa tekrar getirildi. Tekeli Lala Mehmed Paşa'nın sadrâzamlığı
dokuz on gün gibi çok kısa bir süre sürmüş, şirpençeden ölmüştür. Oğlu Arslan Paşa'nın da devlet görevinde
bulunduğu Evliâ Çelebi Seyahatnâmesi’nde zikredilmektedir.
Koca Sinan Paşa: * ** (1580-1582), (1595-1595), (1595-1596)
Serdar Ferhad Paşa: * ** (1591-1592), (1595-1595)
Dâmad İbrâhim Paşa: * ** (1596-1596), (1596-1597),
(1599-1601)
Sultan III. Mehmet Han zamânında üç defâ
sadârete gelmiş Osmanlı sadrâzamıdır.
Sultan III. Murat'ın kerîmesi Ayşe Sultan'la evlenmesi sebebiyle “Dâmad” olarak anılan İbrâhim Paşa, Kanije Kalesi’ni fethetmesi sebebiyle de "Kanije Fâtihi" unvânı ile meşhurdur.
Aslen Bosnalı olan İbrâhim Paşa'nın doğum târihi bilinmemektedir.
1531'de devşirilerek Enderûn-u Hümâyun’da yetiştirilen ve yavaş yavaş temâyüz ederek Sultan III. Murat'ın
cülûsu esnâsında rikabdarlığa,
cülûsunu müteâkip 1574'te silahdarlığa ve oradan 1580'de yeniçeri ağalığına getirildi. 1581'de Rumeli Beylerbeyliğine tâyin olunan İbrâhim Paşa,
bir yıl sonra Sultan III. Murat'ın kerîmesi Ayşe Sultan'la nişanlandı. Bir
müddet sonra vezâret pâyesi tevcih olunarak Kubbealtı vezirleri arasına girdi. Mısır Beylerbeyi Mürtesi Hasan Paşa'nın
Mısır'da
meydana getirdiği karışıklıkları gidermek ve Mısır vâridâtını yeniden tanzim
etmek üzere 1583'te Mısır Beylerbeyliğine tâyin olundu. Bir buçuk yıl sonra da Lübnan'da Dürzî İsyânı’nı bastırdı. Bu isyanların bastırılmasından sonra orada
elde ettiği servet ve ganîmeti İstanbul'a getirerek, orada yaptırdığı bir tahtıyla
berâber pâdişâha takdim etti. Bu hizmetlerine mukâbil pâdişah, ikinci vezirlik pâyesini tevcih etti.
Bir müddet sonra îtibârını kaybetti.
Onun devlet işlerinde eski nüfuz ve îtibârını yeniden kazanması Sultan III. Mehmet
zamânında oldu. Nitekim III. Mehmet'in cülûsundan sonra İbrâhim Paşa vezîr-i sâlis pâyesiyle
Kubbealtı’na
alındı. 1595'te Sadrâzam Ferhad Paşa *'nın Eflak Seferi’ne çıkması üzerine vezîr-i sânî pâyesiyle sadâret kaymakamlığına getirildi. Nihâyet Sinan Paşa *'nın vefâtı ile 5 Nisan 1596’da
sadâret makâmı verildi.
Sinan Paşa'nın hazırlamakta olduğu
Avusturya Seferi işlerini ele alan İbrâhim
Paşa, pâdişâhın da iştirak edeceği sefere göre Osmanlı Ordusu’nu düzenlerken diğer taraftan İstanbul’da emniyet tedbirleri aldırdı. Ayrıca devletin bütün gelir
kaynaklarını, evkaf ve emânetleri vezirlere teftiş ettirerek kânun
ve nizam dışı hareket edenler şiddetle cezâlandırıldı. Bu tedbirlerin yeterli
olmadığına kânî olan İbrâhim Paşa, Belgrad'a giderek serhad kuvvetlerini de tanzîme çalıştı. Sefer
öncesi yapılan toplantıda onun teklifi üzerine Sultan III. Mehmet'e "Eğri Fâtihi"
unvânını kazandıracak sefer, Eğri Kalesi üzerine yapıldı ve
kale fethedildi. Fetihten sonra kalenin tâmir ve mülkî
teşkîlâtının yapılmasında İbrâhim Paşa çok gayret sarf etti.
İbrâhim Paşa'nın sadrâzamlığı zamânındaki en mühim hâdiselerden birisi Eğri fethinden sonra
Avusturyalılarla 1596'da yapılan Haçova Meydan Muhârebesi’dir. Osmanlıların zaferi ile sona eren bu muhârebede İbrâhim
Paşa orduyu muvaffakiyetle idâre etti. Ancak Cağalazâde Sinan Paşa * **'nın zaferin gâlibi iddiâsıyla pâdişahtan sadâreti talep
etmesi üzerine İbrâhim Paşa azledilerek, Sinan Paşa vezîriâzamlığa getirildi.
Ancak 45 gün süren mâzulluktan sonra İbrâhim Paşa yeniden sadrâzam oldu. Bir
müddet sonra yine azledilen İbrâhim Paşa, Avusturya üzerine sefere çıkması şartı ile üçüncü defâ sadârete getirildi. Üçüncü sadâretinde
Mürtesi Hasan Paşa'nın kötü idâresi ile bozulan devlet dâirelerini tanzîme,
seferden kaçan dirlik ve zeâmet sâhiplerini
cezâlandırmaya, ordunun ihtiyaçlarını gidermeye ve eyâlet işlerini düzeltmeye
başlayan İbrâhim Paşa, sefer hazırlıklarını tamamladıktan sonra 1599'da İstanbul'dan Belgrad'a doğru harekete geçti. Edirne'ye geldiğinde Avusturya Seraskeri olan Satırcı Mehmed
Paşa'yı başarısızlığı sebebiyle katlettirdi. Daha sonra Belgrad'a, oradan
Macaristan'a
giren İbrâhim Paşa, Estergon üzerine yürüdü. Ancak
bu hareketi, muhârebe yapmak veya kale fethetmek gâyesinden ziyâde kalelerin tâmir ve uzun süren muhârebeler netîcesinde dağılan
veya Osmanlılar aleyhine cephe alan yerli halkın yeniden kazanılması gâyesine mâtuf
idi. Bu yürüyüş esnâsında bâzı müsâdemeler de olmuş ve akıncılar Vişgrad civârında Veregel Palankası’nı
ele geçirmişlerdi. Yine bu yürüyüş esnâsında
Avusturyalılarla bir sulh teşebbüsünde bulunulmuş, ancak müspet bir netîce elde
edilememişti.
Vezîriâzam İbrâhim Paşa, 1600 baharında
Belgrad'dan çıkarak, Estergon üzerine yürüyüşe geçti. Tiryâkî Hasan Paşa'nın da
bulunduğu toplantıda, her zaman için tehlike teşkil eden Kanije'nin fethi
kararlaştırıldı. Kırk günden fazla muhâsara edilen kale, bir
taraftan gelecek yardımdan ümit kesilmesi, diğer taraftan kalenin barut
mahzenine ateş düşmesi üzerine İbrâhim Paşa'ya teslim edildi. Burası beylerbeyilikle Tiryâkî Hasan Paşa'ya verildi. Avusturyalıların mühim hudut
kalelerinden olan Kanije'nin düşmesi, düşmana büyük bir darbe idi. Bu
muvaffakiyetinden çok memnun olan pâdişah, Vezîriâzam İbrâhim Paşa’ya gönderdiği
hatt-ı hümâyunda onu tebrik etti ve hayatta olduğu müddetçe makâmında kalacağını vaat etti. Bu
fetihle İbrâhim Paşa "Kanije Fâtihi" unvânını aldı.
Dâmad İbrâhim Paşa, serhadde almış olduğu
tedbirler ile askerin, serhad gâzîlerinin ve yerli halkın derin sevgisini
kazanmış, bu mıntıkada Avusturya harplerinin zuhûrundan beri devam eden âsâyişsizliği bertaraf
etmişti.
Vezîriâzam ve Serdâr-ı Ekrem İbrâhim
Paşa Belgrad'da
bir taraftan 1601 seferine
hazırlanırken, diğer taraftan da kendi kethüdâsı Mehmed Ağa ile Murad Paşa'yı îcâbında
sulh için görüşmek üzere tâlimat verip Budin'e gönderdi. Kısa bir müddet sonra
rahatsızlanan İbrâhim Paşa, hayattan ümîdini kesince kendisine vekâlet etmek
üzere Rumeli Beylerbeyi Lala Mehmed Paşa *’yı
vasiyet etti. 10 Temmuz 1601'de vefât etti. Cenâze namazı ordugâhta kılındıktan sonra naaşı Belgrad'a nakil ve daha sonra İstanbul'a
getirilerek Şehzâde Câmii’nin
caddeye bakan cephesinde inşâ ettirdiği türbesine defnedildi.
Osmanlı sadrâzamları arasında mühim bir
mevki işgal eden İbrâhim Paşa'nın âlicenap, cömert ve
gayretli bir vezir, muvaffak bir kumandan olduğunda bütün kaynaklar
müttefiktirler. Emrine verilen orduları sevk ve idâreyi bilmiş ve bilhassa zemin ve zamâna göre
aldığı siyâsî tedbirler ile gerek Lübnan harekâtında ve
gerek Macaristan serhatlerinde Osmanlı nüfuz ve hâkimiyetini
sür'atle têsise muvaffak olmuştur. Gerçekleştirmeye çalıştığı Avusturya sulhu
planları ölümü ile akîm kalmış, fakat Macaristan serhatlerinde kendi yolunu tâkip
edecek olan Lala Mehmed Paşa * ve Kuyucu Murad Paşa * gibi kuvvetli iki
devlet adamının yetişmesini têmin etmiştir.
Cığalazâde Yusuf Sinan Paşa: * (1596-1596)
Venediklidir. Cerbe Deniz Savaşı sırasında babasıyla birlikte Osmanlılara esir düştü ve
İstanbul'a getirildi. Babası serbest kalıp Messina'ya geri döndüyse de kendisi İstanbul'da kalarak devşirme sisteminde yetiştirildi. Türkçe isim olarak Yusuf Sinan ismini aldı. İtalyanca âile
isminden dolayı yaşamının geri kalan bölümünde "Cığalazâde" lâkabıyla tanındı.
Yusuf Sinan önce sarayda silahdar ve kapıcıbaşı görevlerini yaptı.
Sonra yeniçeri ağalığına yükseldi. 1583 yılında vezir oldu ve Revan Beylerbeyliğine tâyin edildi. 1585 yılında
Tebriz ve Tiflis'i Safevîlerin kuşatmasına karşı başarıyla savundu. Uluç Reis'in ölümü üzerine 1591 yılında kaptanıderyâ tâyin
edildi.
Pâdişah III. Mehmet'in yanında Eğri Seferi’ne
kumandan olarak katıldı. 26 Ekim 1596'da kazanılan Haçova Savaşı’nda gösterdiği başarılardan dolayı sadrâzamlığa getirildi. Ancak savaş meydanından
kaçan bâzı tımarlı sipâhîleri
şiddetle cezâlandırması ve Kırım Hânı II. Gâzî Giray’ı görevden alması huzursuzluklara yol açtı. Ayrıca görevden
alınan Dâmad İbrâhim Paşa *'yı tekrar göreve geri getirmek isteyenlerin baskısıyla sadrâzamlığa
getirilmesinden 40 gün sonra görevden alındı.
Bir süre devlet hizmeti dışında kalan
Yusuf Sinan Paşa 1599'da ikinci defâ kaptanıderyâlığa getirildi. 1604'te bir yıl önce başlamış olan 1603-1611 Osmanlı - İran Savaşı'nın kumandanlığına getirildi. Yerine kaptanıderyâlık
görevine Derviş Paşa getirildi. 1605 yılında ordularıyla Tebriz'e doğru ilerlerken Urmiye Gölü kenarında Safevîlerle karşılaştı. Yusuf Sinan Paşa Safevîlere yenik düşen
ordularıyla birlikte Van Kalesi’ne doğru geri çekildi. Bu geri çekilme sırasında Aralık
1605'te Diyarbakır civârında öldü.
Cığalazâde Yusuf Sinan Paşa İstanbul'un Cağaloğlu semtinde bir saray ve hamam inşâ ettirdi. O
yüzden bu semt Cığalazâde adıyla anılmağa başladı. Zamanla
Cığalazâde, Cağaloğlu olarak değişti ve bu semtin adı olarak günümüze kadar
ulaştı. Yusuf Sinan Paşa'nın inşâ ettirdiği hamam 1741 yılında yeniden inşâ
edilerek Cağaloğlu Hamamı adıyla günümüze kadar gelmiştir. Ayrıca Yusuf
Sinan Paşa'nın 1590 yılında Bağdat'ta inşâ ettirdiği Cığalazâde Hanı da Han-ı Zürur adıyla ayakta
durmaktadır.
Hadım Hasan Paşa: * (1597-1598)
Milliyeti meçhul olup ak hadım ağalarındandır. Enderun’da hazînedarbaşı ve 1580'de Mısır Beylerbeyi olmuş ve hakkındaki şikâyet
üzerine bir sene sonra azlolunup İstanbul'a gelince hapsedilmiş ve sonra vâlide sultâna takdim ettiği para ve hediyelerle
affolunarak 1583'te Şirvan ve sonra Revan beylerbeyiliklerinde ve vezirlikle Kubbealtı’nda oturup Eğri Seferi esnâsında İstanbul Kaymakamlığında bulunarak 1597 Kasım'da İbrâhim Paşa *'nın yerine vezîriâzam olmuştur.
Hadım Hasan Paşa son derece rüşvetçi olup mêmuriyetleri yüksek para mukâbilinde
satar ve aldığı parayı vâlide sultana vermek mecbûriyetinde olduğunu söylerdi; filhakîka sadâreti
müddetince her hafta Safiye Sultan'a hediyeler takdim etmişti.
Hadım Hasan Paşa'nın Mısır Beylerbeyliğinden dönüşünde kendisinin hapsine sebep olan hasmı Kapı Ağası
Gazanfer Ağa'yı öldürmek istemesi ve mêmuriyetlere tâyinden aldığı paraları vâlide sultâna verdiğini yayması ve
Sunullah Efendi'den
sonra şeyhülislamlığın Hoca Sâdeddin Efendi'ye verilmemesi hakkındaki gayreti düşmanlarını kendi
aleyhine kışkırtmıştır. Bunun üzerine paçaları sıvayan Hoca Sâdeddîn Efendi ile
Kapı Ağası, bu hususta Yeniçeri Ağası Tırnakçı Hasan Paşa'yı da kendilerine uydurup aldığı rüşvet defterini pâdişâha verip vâlide sultânı da vezîriâzam aleyhine tahrik
etmişlerdir. Netîcede Hadım Hasan Paşa sadâretinin 6. ayında bostancıbaşı tarafından kendi sarayından alınarak Yedikule'ye hapsedilip 5-6 gün sonra katledilmiştir (1598 Mayıs).
Cerrah Mehmed Paşa: * (1598-1599)
Enderun’dan yetişmiş olup Has Oda ağalarından iken Şehzâde Mehmet'i sünnet
etmekteki mahâreti sebebiyle yeniçeri ağalığıyla saraydan çıkmış ve daha sonra Kubbe vezîri olmuştur. 1598 Mayıs'ta ikinci vezir bulunurken Hadım Hasan Paşa *'nın katli üzerine veziriazamlığa tâyin edilmiştir.
Cerrah Mehmed Paşa, nikris hastalığından dolayı bizzat
işlere bakamayıp bir yardımcı ile iş görmesi uygun görülmediğinden emekli
edilerek yerine üçüncü defâ Dâmad İbrâhim Paşa * vezîriâzam
olmuştur (1599 Ocak).
Cerrah Mehmed Paşa 1694 Ocak'ta vefât
ederek İstanbul'da ismine mensup semtte câmi avlusundaki türbesine defnedildi. Câmiinden başka medrese, mektep, sebil, çeşme, şadırvan ve dershânesi ile çifte hamamı vardır.
Vezîriâzamlığı 11 ay kadar olup orta
derecede mûtedil bir şahsiyet idi.
Yemişçi Hasan Paşa: * (1601-1603)
Arnavut asıllıdır. Zülüflü Baltacılar Ocağı’nda yetişti. Kapıcılar kethüdâsı, kapıcıbaşı oldu. 1593'te Sinan Paşa *'nın Macaristan Seferi’ne katıldı.
1595'te Osmanlı târihinde mu’tâd
olmayan bir şekilde ilk defâ olarak vezîriâzam tarafından yeniçeri ağalığına getirildi.
1596'da Şirvan Beylerbeyliğine tâyin edildi. Şirvan'dan dönünce Kubbenişin olarak dördüncü vezirliğe getirildi. Bu görevde sikke tashîhi ve mâlî işlerle meşgul oldu. Yükselmiş olan
fiyatları normale döndürmek için narh cetveli hazırladı ve
pazarlarda uygulattı. Altının ve Akçe’nin fiyatlarını düşürerek fiyat ayarlamasına gitti.
1601'de sadâret kaymakamı, aynı yıl 22 Temmuz'da sadrâzam oldu. 1601'de çıktığı
Macaristan Seferi sırasında Avusturyalıların ele geçirdiği İstolni Belgrad Kalesi’ni kuşattıysa da alamadı.
1602'de III. Murat'ın kızı Ayşe Sultan'la
evlendi. 1602'de İstolni Belgrad Kalesi’ni tekrar kuşatarak geri aldı. 1603'te
Şeyhülislam Sunullah Efendi'yi görevden aldırması karışıklıkların çıkmasına ve 4
Ekim'de görevden azledilmesine ve daha sonra öldürülmesine sebep oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapabilirsiniz.